Ana içeriğe atla

Homo Deus

İnsanlığı hep şu üç sorun meşgul etmiştir: Kıtlık, salgınlar ve savaşlar.

1692-1694 yılları arasında Fransa’da 2.8 milyona yakın kişi açlıktan ölmüştür. Ancak günümüzde artık doğal kıtlıklar kalmadı sadece siyasi kıtlıklar var. Günümüzde birçok ülkede aşırı beslenme kıtlıktan daha ciddi bir sorun haline gelmiştir.


Mart 1520’de Meksika’da 22 milyon insan yaşıyordu. Aralık ayına gelindiğinde 14 milyon insan hayattaydı. Çiçek virüsü ilk darbeydi. İspanyol efendiler yerlileri sömürerek ceplerini doldurmakla meşgulken grip, kızamık ve diğer bulaşıcı hastalıklar Meksika’yı birer birer vurdu. 1580’e gelindiğinde nüfus 2 milyonun altına düşmüştü.


1. ve 2. dünya savaşlarında milyonlarca insan öldü.


Bakteri ve virüsleri yenmemizi sağlayan biyoteknoloji aynı zamanda insanların kendisini eşi benzeri görülmemiş bir tehdide dönüştürüyor. Hastalıkları tedavi etmeyi sağlayan ilaçlar, orduların ve/veya teröristlerin daha korkunç kıyamet alameti gibi hastalıklar yaratmasına imkan tanıyor.


Doğal salgınların sahip olduğu ölümlerin çok daha felaketi insanların kendi elinden çıktığı salgınlar olarak karşımıza çıkacak/çıkıyor.


Hammaddeye dayalı küresel ekonomi modeli bilgi ekonomisine dönüşüyor. Önceden altın madenleri, buğday tarlaları ve petrol kuyuları temel zenginlik kaynaklarıyken bugün en büyük zenginlik kaynağı bilgi haline geldi. Savaşla petrol kuyularını ele geçirebilirsiniz, ama bilgiyi bu yolla elde edemezsiniz.


Bilgi en önemli iktisadi kaynak haline geldikçe savaşların da karlılığı azaldı ve savaşlar, hala eski usul hammadde ekonomileriyle yürüyen Ortadoğu ve Orta Afrika gibi belirli bölgelerle sınırlanmaya başladı.


Siber savaşlar küçük ülkeler ve devlet dışı aktörlere süper güçlerle mücadele edebilme imkanı sağlayarak dünyadaki istikrarı bozabilir.


2010’da tüm dünyada obezite ve obeziteye bağlı hastalıklar toplamda 3 milyon insanın ölümüne sebep olurken, terör birçoğu gelişmekte olan ülkelerdeki 7697 kişinin canına mal oldu. Sıradan bir ABD vatandaşı ya da Avrupalı için Coca-Cola El-Kaide’den çok daha ciddi bir tehdittir. Peki teröristler dünyanın her köşesinde manşetleri kaplayıp siyasi düzeni nasıl değiştirebiliyorlar? Terör aslında özünde bir gösteridir. Teröristler korkutucu bir şiddet gösterisi düzenleyip hayal gücümüzü ele geçirerek bir keşmekeşe düştüğümüze inandırırlar bizi. Terör büyük bir züccaciye dükkanını dağıtmaya niyetli bir sineğe benzer. Sinek güçsüzdür tek başına bir fincanı bile hareket ettiremez. Bu yüzden kendine bir boğa bulur, kulağına girer ve vızıldamaya başlar. Boğa korku ve öfkeyle çıldırıp dükkanı altüst eder. (Radikaller 11 Eylül Irak)


Tarih boşluk kabul etmez. Kıtlık, salgın ve savaşlar azalıyorsa, insanlığın bunların yerini alacak başka gündemleri olacaktır.


En önemli mesele, insan türünü ve gezegeni bir bütün olarak kendi gücümüzden korumak olacaktır.


Ekonomik büyüme gezegenin ekolojik dengesini (çevre kirliliği, küresel ısınma ve iklim değişikliği) birçok açıdan altüst ediyor. Ekonomik büyüme ve ekolojik denge arasında seçim yapmak gerektiğinde siyasetçiler, yöneticiler ve seçmenler her zaman büyümeyi tercih ediyor.


İnsanlar hemen hemen her zaman kanaat etmek yerine daha fazlasını arzuluyor. İnsanlar hep daha iyinin, daha fazlasının ve daha lezzetlisinin peşindeler.


Başarı; hırsı ve açgözlülüğü beraberinde getiriyor. Yeni başarılar bizi daha cüretkar hedefler koymaya yönlendiriyor. Eşi benzeri görülmemiş refaha ulaştığımıza göre artık yeni hedefimiz ölümsüzlük, mutluluk ve "tanrısallık" olacak gibi duruyor. Açlık, hastalık ve şiddetten kaynaklanan ölümleri azalttığımıza göre artık yaşlanmanın hatta bizatihi ölümün üstesinden gelmeye çalışabiliriz. İnsanlığı hayatta kalma mücadelesinde yukarılara taşıdık. Şimdi artık insanları “tanrı” mertebesine yükseltmek için çalışıp Homo Sapiens’i Homo Deus’a dönüştürebiliriz.


Tarih boyunca dinler ve ideolojiler, yaşamın kendisine değer atfetmediler. Onun yerine varoluştan üstün ve onun ötesinde olduğunu iddia ettikleri şeyleri yücelttiler. Modern insan ise ölüme daha ziyade çözülebilecek ve çözmemiz gereken bir sorun olarak bakar.


Öleceğini bilerek yaşamak başlı başına zorken, ölümsüzlüğe inanıp ölümle başa çıkmak çok daha zorlu olacak. Aslına bakılırsa, modern tıp ömrümüzü bir yıl bile uzatmadı. Onun başarısı bizi erken ölümden kurtarıp kalan yıllarımızı doya doya  yaşamımızı sağlamaktı.


Ülkeler başarılarını vatandaşlarının mutluluğuyla değil topraklarının genişliği, nüfuslarının çokluğu ve gayri safi yurtiçi hasılalarının artışıyla ölçerler. Almanya, Japonya gibi endüstrileşmiş toplumlar devasa eğitim, sağlık ve sosyal yardım sistemleri kurdular ancak bu sistemler bireysel refahı korumaktan çok uluslarını güçlendirmeyi amaçlıyordu. Ulusa sadakatle hizmet edecek yetenekli ve itaatkar vatandaşlar yetiştirmek için okullar kuruldu. "18’inizde ülkeniz için savaştınız, 40’ınızda vergi ödediniz, devletinize güvendiniz böylece 70’inizde de devletiniz size bakacak. "


Bilim; mutluluğumuz biyokimyasal sistemimiz tarafından belirleniyor ve süresiz tatmin hissini garanti altına almanın tek yolu olarak, sisteme hile karıştırmak gerekir. Yani küresel mutluluk seviyesini yükseltmek için insanın biyo-kimyasıyla oynamamız gerekir. 2011’de 3.5 milyon ABD’li çocuk dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısıyla ilaç kullanıyordu.


Eğitimi değiştirmek için okulları değiştirmemiz gerekir.


Modern kapitalist ekonomi devamlılığını sağlamak için sürekli büyümeye ihtiyaç duyar. Büyüme durursa ekonomi rahat bir dengede durulmak yerine parçalara ayrılarak çöker. Bu nedenle kapitalizm ölümsüzlük, mutluluk ve ilahi güçler peşinde koşmamızı istiyor.


Felçli hastaların yeniden yürümesini sağlayacak biyonik bacaklar geliştirdiğiniz de, aynı teknolojiyi sağlıklı insanları geliştirmek için de kullanırsınız. Yaşlı insanlardaki hafıza kaybını nasıl durduracağınızı bulduğunuzda aynı yöntemle/tedaviyle gençlerin hafızalarını da güçlendirirsiniz.


Tarihsel bilginin çelişkisi: Davranışı değiştiremeyen bilgi işe yaramaz ama davranışı hızla değiştiren bilgi de hızla bağlamını yitirir.


Hayvan-insan ilişkisi, gelecekte süper-insanlarla insanlar arasında kurulacak ilişkiye en yakın model olma özelliği taşıyor. Süper zeki siborgların etten kemikten sıradan insanlara nasıl davranacağını mı merak ediyorsunuz? İnsanların daha az zeki hayvanlara nasıl davrandığıyla başlamak sağlıklı olabilir/ fikir verebilir.


İnsanlar bilinmeyenden korktukları için değişimden kaçınırlar. Ancak tarihin değişmezi her şeyin değiştiğidir.


İnsan türü doğal seçilimi akıllı tasarımlarla değiştirmeye kalkıyor; yaşamı organikten inorganiğe taşıyor.


Tarım devrimi boyunca insan türü hayvanları ve bitkileri susturarak animist senfoniyi insan tanrı arasındaki bir diyaloga dönüştürdü. Bilimsel devrim sırasında ise insan türü tanrıları da susturdu. Dünya artık insanın yönettiği tek kişilik bir gösteri. Arkaik avcı-toplayıcılar sadece başka bir hayvan türü iken, çiftçiler kendilerini yaratılışın en üst noktası olarak gördüler. Bilim insanları da sürümlerimizi yükselterek bizi "tanrı"lara dönüştürecek.


Ruh, bilinç: duyu ve duygularımız öznel deneyimlerden ziyade tüm bunların arkasında algoritmalar var. Zihnin ne olduğunu anlamadan yapay zeka yeni yeni teknolojilerin ne anlama geldiğini tam olarak kavrayamayız.


Bilime göre: bilincin beyindeki elektrokimyasal tepkimeler sonucu ortaya çıktığı ve zihinsel deneyimlerin temel bir veri işleme görevini yerine getirdiği yönündedir. Ya da bilinç, beyin süreçlerinin gereksiz (?) biyolojik bir yan ürünüdür.


Tarih tek bir anlatı değildir; aksine binlerce anlatıdan meydana gelir. Neyi anlatmayı seçersek bir diğerini susturmayı tercih etmiş oluruz.


Kurgu kötü değil hayati bir olgudur. Uydurduğumuz kurallar olmadan futbol oynayamayız.
---
21. yüzyılda geçmişte görülmediği kadar güçlü kurgular ve totaliter dinler yaratılacak. Biyoteknoloji ve bilgisayar algoritmalarının yardımıyla bu dinler dakika dakika varlığımızı kontrol etmekle kalmayacak, bedenlerimizi, beyinlerimizi ve zihinlerimizi de şekillendirecek. Cennetler ve cehennemlerden oluşan bütünlüklü sanal dünyalar yaratacaklar. Kurguyu gerçekten dini de bilimden ayırmak hiç olmadığı kadar zor ve hayati olacak.


Modern bilim oyunun kurallarını değiştirdi ama mitlerin yerine gerçekleri koymadı. Mitler insan türüne hükmetmeye devam ediyor ve bilim bu mitleri daha da güçlendiriyor. Kurgu ve gerçeklik arasındaki geçiş de gitgide bulanıklaşıyor. Bir dine veya bir ideolojiye sahip olmadan sadece bilimsel teorilerle temellenmiş bir düzen sürdürülemez.


Pastanın büyümediğini söyleyen geleneksel görüşe göre iki tür kaynak vardır: Hammadde ve enerji. Aslına bakılırsa: hammadde, enerji ve bilgi. İlk ikisi kullanıldıkça tükenecektir. Bilgi ise aksine büyüyen bir kaynaktır. Ne kadar kullanırsanız elinizdeki o kadar artar.


En büyük bilimsel keşif cehaletin keşfidir.


Ozon tabakası inceliyor ve bizi cilt kanseri karşısında savunmasız kılıyorsa; daha güçlü güneş kremleri, gelişmiş kanser tedavileri üreterek buna karşı koymalıyız. Gezegenimiz sıcak, kasvetli ve kirlenmiş hale geliyorsa, o zaman hayatın güzelliklerini tesis edebilecek sanal dünyalar ve yüksek teknoloji mabetleri yaratmalıyız. Pekin’de hava kirliliği öyle boyutlara ulaştı ki insanlar dışarı çıkmaya çekiniyor. Hava temizleme sistemleri pazarı inanılmaz bir hızla büyüyor ve bu aynı zamanda ekonomik büyüme sağlıyor.


Modern sözleşme güce karşılık anlamdan vazgeçmemizi istiyor. Anlamdan vazgeçmek dünyayı ahlak, güzellik ve merhametten mahrum ve karanlık bir yere dönüştürecektir şüphesiz. Ahlak, güzellik, hatta merhamet tanrıların, cennet ve cehennemin olmadığı bir dünyada nasıl var olacak? Anlamın ve otoritenin kaynağı göklerden insan duygularına kaymıştır modern sözleşmede.


Öznel bir olgu olan deneyim üç temel bileşenden oluşur: duyular, duygular ve düşünceler.


Müslümanlar 21. yüzyılı tam olarak kavrayamadıklarından liberalizm açısından gerçek bir tehdit oluşturamıyor. Etrafımızda gelişen yeni teknolojilerin yarattığı yeni tehlikeler ve fırsatlar hakkında kayda değer bir fikir geliştiremiyorlar. İslam sadece hüküm sürdüğü coğrafyalarda doğmuş ve yetişmiş insanlara seslenebiliyor ama işsiz İspanyol gençlerine ya da endişeli Çinli milyarderlere sunabileceği bir şeyi yok.


Tarih çoğu zaman geçmişe tutunan kitleler yerine ileri görüşlü bir grup yenilikçi tarafından şekillendirilir.


21. yüzyılın başında ilerleme treni bir kez daha perondan ayrılmak üzere. Bu belki de Homo Sapiens isimli perondan yapılacak son sefer olacak ve treni kaçıranların ikinci bir şansı olmayacak. Trende bir yeriniz olsun istiyorsanız bu yüzyılın teknolojisini özellikle de biyo-teknolojiyi ve bilgisayar algoritmalarının gücünü kavrayabilmeniz gerekiyor. Beden, beyin ve zihin 21. yüzyılın temel ürünleri olarak konumlanırken bunları üretmeyi bilenler ile bilmeyenler arasındaki fark çok daha derin olacak. 21. yüzyılda ilerleme trenine yetişenler, yaratmanın ve yok etmenin ilahi kudretini elde ederken, geride kalanlar yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaklar.

Bu konuda İslam sosyalizmden çok daha kötü bir noktada. Henüz sanayi devrimini bile yakalayamamış İslam ülkelerinin genetik mühendisliği ve yapay zeka hakkında söyleyecek pek bir sözü olmamasına şaşırmamak gerekiyor.


Geçtiğimiz yüzyılda bilim insanları Sapiens’in kara kutusunu araladı ve orada ne ruh, ne özgür irade ne de benlik bulamadı. Aynı fiziksel ve kimyasal yasalara tabi genler, hormonlar ve nöronlar gerçekliğin geri kalanına hükmediyor.


21. yüzyılda görülen 3 uygulamalı gelişme:


  1. İnsanlar ekonomik ve askeri değerlerini yitirecekler, böylelikle ekonomik ve siyasi sistem insanlara bu kadar değer vermeyi bırakacak,
  2. Sistem kitlesel olarak insanlara değer vermeye devam edecek fakat bireyler önemsizlecek,
  3. Sistem bazı “özgün” bireylere değer verecek ancak bu insan toplulukları kitlelerden farklı olarak sürümleri yükseltilmiş yeni bir süperinsan eliti oluşturacaklar.


Sanayi devrimiyle beraber endüstriyel savaşlarda kadınların hayati rolünün fark edilmesinden sonra ülkeler barış dönemlerinde kadınlara siyasi haklar verme ihtiyacı duydu. Ancak 21. yüzyılla birlikte hem kadınlar hem de erkekler askeri ve ekonomik değerlerini yitirmektedirler. 21. yüzyılının gelişmiş orduları ileri teknolojilere güveniyorlar. İyi eğitimli az sayıda asker ile birlikte gelişmiş teknolojiler üretmeyi ve kullanmayı bilen bir avuç uzman yetiyor da artıyor bile ve aynı zamanda her geçen gün daha fazla kritik kararı algoritmalara devrediyor generaller.


Elitler ve hükümetler ekonomik olarak fayda sağlamadıklarında da insanlara değer vermeye devam edecekler mi?


Artık zeka bilinçten ayrılıyor. Bilinci olmayan algoritmaların bir ağın noktalarını birleştirme konusunda insan bilincini aşabileceğini gösteriyor. Zeka olmazsa olmaz hale gelirken bilinç zorunlu olmayan bir tercih artık.


Tarih boyunca insanlar üç temel sektörde istihdam edilmiştir: tarım, sanayi ve hizmet.


  1. Organizmalar birer algoritmadır - organik algoritmaların biraraya gelmesiyle oluşmuştur,
  2. Algoritmik hesaplar hesaplamayı yaptığınız aletin malzemesinden etkilenmez,
  3. Bu nedenle organik olmayan algoritmaların organik benzerlerini asla taklit edemeyeceklerini, hatta onları geçemeyeceklerini iddia etmek için hiçbir sebep yoktur. Hesaplar tuttuğu sürece algoritma karbon ya da silikonmuş ne fark eder?


Yapay zeka hiçbir açıdan insansı bir varlık olmaya yakın değil; ancak insan özelliklerinin ve yeteneklerinin %99’u pek çok modern iş için lüzumsuz fazlalıklardan ibaret. Yapay zekaların bizi işgücü piyasasından atabilmesi için gerekli koşul: mesleki ihtiyacı karşılayacak yeteneklerinin bizden üstün hale gelmesi.


Bu arada: algoritmalar insanları çalışma hayatının dışına iterken, varlık ve güç, algoritmaları avucunda tutan bir grup elitin elinde toplanarak görülmemiş bir sosyal ve siyasi eşitsizlik doğuracaktır.


Bu kadar sınırsız teknolojik bolluk içinde hiç çaba göstermeseler bile işe yaramayan kitleleri beslemek ve desteklemek mümkün ama hepsi nasıl meşgul edilip memnun edilecek? İnsanlar bir şeyler yapmazlarsa delirirler. Tüm gün ne yapacaklar? Sunulan çözümlerden biri de uyuşturucu ve bilgisayar oyunları.

B
Yine (2. madde olarak) sistem insanlara gereksinim duysa bile, bireylere ihtiyacı kalmayacak olmasıdır. İnsanlar beste yapmaya, fizik öğretmeye devam edecek ama sistem insanları onların kendilerini anladıklarından daha iyi anlayarak önemli kararları onlar adına alacak, dolayısıyla bireyleri otoritelerinden ve özgürlüklerinden mahrum bırakacak.


Algoritmalar ⇒ Topla → İşle → Dönüştür → Aktar
Sensörler yardımıyla tüm noktalardan verileri topla. Mantıksal analizler ile verileri işle. Öngürü yetenekli akıllı algoritmalara dönüştür. Otomasyon sistemlerine aktar.


Facebook algoritması; beğeni ve sayılarından sizi en yakınlarınızdan daha iyi tanımaktadır


Facebook: insanlar kendi psikolojik muhakeme süreçlerini bırakıp etkinlik seçmek, kariyer planlamak, hatta duygusal ilişkileri hakkında tercih yapmak gibi önemli kararları verirken bilgisayarlara güvenilebilir.


Bir önceki ABD seçimlerinde facebook yalnızca milyonlarca ABD’li seçmenin siyasi görüşünü tahmin etmekle kalmadı sonucu etkileyecek kararsız oyları tespit ederek bunların nasıl değiştirebileceğinin bilgisine de sahipti. Facebook Oklahoma'da cumhuriyetçiler ile demokratlar arasındaki yarışın gittikçe kısıştığını söyleyip 32.417 seçmenin henüz karar vermediğini belirleyip, üstelik her birinin dengeyi değiştirecek kararı almak için adaylardan neler duymak istediğini de biliyordu. Peki facebook bu paha biçilemez siyasi bilgiyi nasıl elde ediyor? Kullanıcılar bedava sunuyor.


Emperyalizmin altın çağında Avrupalı işgalciler ve tüccarlar renkli boncuklar karşılığında bir adanın veya ülkenin tamamını satın alabiliyordu. 21. yüzyılda kişisel bilgilerimiz belki de hala en kıymetli kaynağımız ve biz de e-posta hizmeti ve komik kedi videoları karşılığında bu kaynağı teknoloji devlerine veriyoruz.


C
Bazı insanlar vazgeçilmez olmaya ve sırları çözülemez kalmaya devam edecek ve bu insanlar sürümleri yükseltilmiş dar bir süperinsan eliti oluşturacak. Dünyadaki en önemli kararların çoğunu almaya devam edecekler. Çoğu insanın sürümü yükseltilemediğinden çoğunluk bilgisayar algoritmaları ve süperinsanlar tarafından yönetilecek ve giderek daha alt bir sınıfa mensup olacaklar.


20. yüzyılda tıbbın hedefi hastayı iyileştirme iken, 21. yüzyılda bu hedef sağlıklı olanı geliştirmeye dönüşmüş durumda. 20. yüzyıl kitleler çağıydı be nedenle tıp kitlelere hizmet ediyordu.


Askerlerin ve işçilerin yerini algoritmalar almaya başladıkça, en azından bazı elitler, işe yaramayan insanlardan oluşan kitlelerin durumunu iyileştirmenin, bir anlamı olmadığına karar verebilir, bunun yerine bir grup süperinsanı normun üzerine çıkarmaya odaklanmanın daha akıl karı olduğunu savunabilir.


Teknodinler algoritmalara ve genlere dayalı bir kurtuluş vaadi ile dünyayı fethediyor/işgal ediyor. Silikon vadisi yüksek teknoloji gurularının teknoloji odaklı, tanrısız bu yeni cesur dini, işte burada mayalanıyor.


Mutluluk, barış, refah hatta ebedi yaşam gibi kadim sözleri, ilahi varlıklar değil teknoloji aracılığıyla sunuyorlar. Üstelik tüm bunları ölümden sonra yerine bu dünyada vaat ediyorlar.


Yeni teknodinler temelde ikiye ayrılır: Tekno-hümanizm ve veri dini (dataizm).


Zeka bilinçten ayrıldığı ve bilinci olmayan zeka tehlikeli bir hızla ilerlediği için insanların oyunda kalabilmelerinin yolu, yorulmadan kendi zihinlerinin sürümünü de yükseltmelerinden geçiyor.


A- Tekno-hümanizme göre; yine genlerimizde değişiklik yaparak ve beynimizdeki bağlantıları yeniden yapılandırarak ikinci bir bilişsel devrimi ateşlemek mümkün olabilir. Bilişsel devrim; 70 bin yıl önce Sapiens’in zihinsel yapısını değiştirerek önemsiz bir Afrika maymununu dünyanın hükümranı haline getirdi. Gelişen Sapiens zihni tanrılar ve şirketler yaratmamızı, şehirler ve imparatorluklar kurmamızı, yazıyı ve parayı icat etmemizi ve sonunda atomu parçalayıp aya çıkmamızı sağlayarak uçsuz bucaksız öznelerarası bir alemin kapılarını araladı. Dünyanın gidişatını değiştiren bu devrim, bildiğimiz kadarıyla Sapiens DNA’sındaki küçük birkaç değişim ve Sapiens beynindeki küçük bağlantıların yeniden kurulması sonucu ortaya çıktı. İkinci bilişsel devrim de Homo Deus’a hayal bile edemeyeceği yeni alemlerin anahtarlarının teslim ederken bizi de galaksinin lordlarına dönüştürebilir. Bu amaca genetik mühendisliği, nanoteknoloji ve düşünce gücüyle kontrol edilen bilgisayarlar gibi yöntemlerle ulaşmayı düşünüyor.


WEIRD (Western, Educated, Industrialised, Rich, Democratic)


Görünür ışığın dalga boyu 400-700 nanometre arası


Heyecan verici her şeyin başka yerlerde olup bittiğini düşünüyoruz. Modern insan bitmek tükenmek bilmeyen bir “Fırsat Kaçırma Korkusu” (FOMO - Fearing to Miss Out) tarafından esir alınmış durumda. Hiç olmadığı kadar çok seçeneğimiz olmasına rağmen, tercihlerimize odaklanma yeteneğimizi kaybetmiş haldeyiz. Korku ve odaklanma haricinde rüya görme yeteneğimizi de yitirmeye başladık.


Zihinlerimizi tasarlama fikriyle zihinsel spektrum hakkındaki cahilliğimizi birleştirip yanına bir de hükümetlerin, orduların ve şirketlerin çıkarlarını ekleyince, belanın tarifini elde edebiliriz. Beden ve zihnimizin sürümlerini yükseltmek uğruna zihnimizin tüm işletim sistemini bozabiliriz. Hatta en sonunda insanların sürümlerini düşürebiliriz. Sistem, süperinsan meziyetlerine sahip olmalarından korktuğu için değil, sistemin ayağına dolanarak onu yavaşlatacak rahatsız edici insan özelliklerinden kurtulması için sürümleri düşmüş insanları tercih edebilir. Sürüde sorun çıkaran genelde en akıllı keçidir.


Tekno-hümanistlere göre (hayallerine) ikinci bilişsel devrim bize aynısını yaparak, hiç görülmemiş bir hızda veri aktarıp işleyebilen, rüya ve şüpheden yoksun, dikkatini toplayamayan, insan dişlileri üretebilir. Milyonlarca yıldır gelişmiş şempanzelerdik. Gelecekte ise haddinden büyük, battal boy karıncalara dönüşebiliriz.


B- Yaşam Bilimleri; organizmalar biyokimyasal algoritmalardır. Dataizm, elektronik algoritmaların bir noktada biyokimyasal algoritmaların sırrını çözeceğine inandı; dahası elektronik algoritmaların biyokimyasal algoritmaların tüm sırlarını çözerek ondan üstün hale geleceği günü beklemeye başladı. Dataizm müzik, ekonomi, biyoloji vs. tüm bunları aynı kavramsal çerçeveyi ve araçları kullanarak inceleyebileceğimiz veri akışları olarak ele alır.


Veri yakın zamana kadar zihinsel faaliyetin uzun zincirindeki ilk halka olarak kabul görülüyordu. İnsanlar veriyi damıtarak bilgiye, bilgiyi kavrayışa, kavrayışı bilgeliğe çevirmekle yükümlüydü. Ancak insanların devasa veri akışıyla artık baş edemeyeceğine inanan dataistler bu izleğin takip edilemediğini, datanın bilgiye dönüşmediğini kavrayışın ve bilgeliğinse ortada kaldığını düşündüler. Böylece veri işleme görevinin insan beyninden katbekat üstün kapasiteli elektronik algoritmalara devredilmesi gerektiği sonucuna vardılar.


Dataizm iki temel disiplin ile köklü ilişkiler kurar: Bilgisayar bilimleri ve biyoloji. Organizmaların algoritmalardan ibaret olmadığını iddia edebilirsiniz ama hakim bilimsel öğreti bu.


Dağıtılmış veri işleme modelleri: Kapitalizm
Merkezi veri işleme modelleri: Komünizm


Verinin hacmi ve hızı arttıkça seçimler, siyasal partiler ve meclis gibi saygın kurumlar etik dışı oldukları için değil, veriyi yeterince hızlı işleyemediklerinden köhneleşir.


NSA ile her şeyi topluyor. ABD ellerindeki tüm veriyle ne yapacağını bilmiyor. Tarihte hiç bir devlet dünyada neler olup bittiğine dair bu kadar çok bilgiye sahip olduğu halde bu kadar beceriksizce her şeyi eline yüzüne bulaştırmayı başarmıştır.


Geleceğimizi piyasa güçlerine emanet etmek tehlikelidir. Çünkü bu güçler insanlığın ortak çıkarları yerine piyasanın çıkarlarını savunacaktır.


İktidar boşluğu uzun sürmez. Eğer 21. yüzyılın geleneksel siyasi yapıları veriyi anlamlı bir vizyon elde etmek için yeterince hızlı işleyemezse yerini yeni ve daha etkin yapılara teslim eder. Bu noktada önemli olan soru, bu yapıları inşa ve kontrol edenin kim olacağıdır.


Dataist bir bakış açısıyla; insan türünün tamamını, bireylerin küçük birer çip vazifesi gördüğü tek bir bilişsel sistem olarak değerlendirilir. Buradan yola çıkılarak tüm sistemin verimini artırmak için;
  • işlemci sayısını artır (topla)
  • işlemci çeşidini artır (farklılaştır)
  • işlemciler arası bağlantıları artır
  • mevcut bağlantıların hareket serbestisini artır


Eğer insanoğlu tek bir bilişim sisteminden ibaretse, bunun son çıktısı ne olabilir?


Nesnelerin interneti adı verilen yeni ve çok daha etkin bir bilişim sistemi olduğunu öne sürüyor. Bu sistem tamamlandıktan sonra Homo Sapiens’in sonu gelecek.


Dataist misyonerler, şüphecileri ikna etmek için bilgi edinme özgürlüğünün muazzam faydalarını her fırsatta vurgular.


Kaydet, yükle, paylaş.


Geleneksel dinler bireyin her eyleminin büyük kozmik bir planın parçası olduğunu, Tanrı’nın her an hepimizi izlediğini ve duygu ve düşüncelerimizle tek tek ilgilendiğini söyler / söylüyordu. Şimdi de veri dini her sözün ve her eylemin devasa veri akışının bir parçası olduğunu, algoritmaların bizi aralıksız izlediğini, her türlü duygu ve düşüncemizle tek tek ilgilendiğini buyuruyor. Çoğu insan da bu durumdan hoşnut. Veri akışıyla bağlantının kopması, inancı tam olanlar için yaşamın anlamını kaybetmeyi göze almak demek.


Kimse bunun hakkında bilgi sahibi olmayacaksa ve küresel bilgi alış-verişine katkı sağlamayacaksa bir şeyleri deneyimlemenin ya da gerçekleştirmenin ne anlamı olabilir?
Kıymetimiz deneyim sahibi olmakla değil bu deneyimleri serbest hareket edebilen verilere dönüştürebilme kapasitemizle belirleniyor.


Voltaire gibi düşünürler “Tanrı insanın hayal gücünün bir ürünüdür” diyordu. Dataizm, hümanizmi kendi silahıyla vuruyor. “Tanrının insanın hayal gücünün bir ürünü olduğu doğru, ancak insanın hayal gücü de biyokimyasal algoritmaların bir ürünü” 18. yüzyılda hümanizm tanrı merkezci dünya görüşünü insan merkezci bir yaklaşıma dönüştürerek Tanrı’yı dışladı. 21. yüzyıla geldiğimizdeyse dataizm insanları dışlayarak insan merkezci yaklaşımı veri merkezci bir görüşe dönüştürecek gibi duruyor.


Geçmişte sansür bilgi akışını engelleyerek işliyordu. 21. yüzyılda ise insanları gereksiz veriye boğarak işliyor. Dikkatimizi neye odaklayacağımızı bilmiyor ve zamanımızın çoğunu tali konuları araştırarak ve tartışarak geçiriyoruz. Kadim zamanlarda güç sahibi olmak veriye erişim yetkisine sahip olmak demekti. Bugünse güç neyi görmezden geleceğini bilmek demek.


Peki, dikkatimizi neye odaklayacağız?
  1. Bilim tüm toplumu, organizmaların algoritmalar ve yaşamın veri işleme süreci olduğuna ikna eden bir doğma olma yolunda ilerliyor.  (Acaba öyle mi?)
  2. Zeka bilinçle yollarını ayırıyor. (Zeka mı daha değerli bilinç mi?)
  3. Bilinci olmayan ama yüksek zekalı algoritmalar yakında bizi bizden daha iyi bilecek. (Böyle olduğunda ne olacağız?)


Homo Deus - Yarının Kısa Tarihi
Kitap Satış
Yuval Noah Harari

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geleceğin Suçları

Kitapta genel olarak internet teknolojileri kullanılarak yapılan siber suçlar detaylarıyla inceleniyor. Marc Goodman, bu mecranın sınırlarının ve sunduğu imkanların dışında hayatımızı etkileyen ancak çok göz önüne serilmeyen olumsuz taraflarını Dijital Dünyanın Karanlık Yüzü olarak karşımıza getiriyor. Teknoloji… Teknoloji garip bir şey. Bir elinde bize harika hediyeler verirken, diğeriyle bizi sırtınızdan bıçaklıyor. -Charles Percy Snow Bizler, cihazlarımızı daha doğrusu hayatlarımızı küresel bilgi şebekesine bağladıkça - mobil telefonlar, sosyal ağlar, asansörler veya kendi kendine giden arabalar - , onların altında yatan teknolojilerin nasıl çalıştığını bilen ve sıradan insanlara zarar vermek adına kendi avantajları için istismar etmekten çekinmeyecek kişiler karşısında daha savunmasız oluyoruz. Aslında her şey bağlantılı olduğunda, herkes savunmasız hale geliyor. Neredeyse hiç düşünmeden ve değerlendirmeden hayatımıza dahil ettiğimiz teknoloji, bizi sırtımızdan bıçaklam

Dördüncü Sanayi Devrimi

Bugün karşı karşıya bulunduğumuz çok çeşitli ve şaşırtıcı meydan okumaların içinde en yoğun ve önemli olan, insanlığın dönüşümünü de içeren yeni teknolojik devrimi nasıl anlamak ve biçimlendirmek gerektiği meselesidir. Yaşama, çalışma ve birbirimizle ilişki kurma tarzımızı kökten değiştirecek bir devrimin daha başlarında bulunuyoruz. Bunun ölçeği, kapsamı ve karmaşıklığı bakımından insanlığın daha önce yaşadıklarının hiçbirine benzemiyor.   Bu yeni devrimin hızını ve genişliğini henüz tam olarak kavrayamıyoruz. Milyarlarca insanın mobil cihazlara bağlanmasının, eşi görülmedik miktarlarda işlem gücünün, depolama yeteneklerinin, bilgi erişiminin ortaya çıkmasının sağlayacağı sınırsız imkanları düşünün. Ya da yapay zeka, robotik, nesnelerin interneti, özerk taşıtlar, 3D yazıcılar, nanoteknoloji, biyoteknoloji, kuantum bilgiişlem gibi yeni teknolojik atılımların çok çeşitli alanlarda şaşırtıcı şekillerde iç içe geçmesini düşünün. Ve bugün bu inovasyonların çoğu henüz emekleme aşam

Yeni Dijital Çağ

İnsanların, Ulusların ve İş Dünyasının Geleceğini Yeni Baştan Şekillendirmek,  Eric Schmidt (Google Yönetim Kur. Baş.) Jared Cohen (Google Ideas yöneticisi) Optimist Google yöneticilerinin kaleme aldığı bu kitap tüm siyasetçilerimiz ve toplum bilimcilerimiz tarafından altı çizilerek okunması gerekmektedir diye düşünüyorum. Günümüzde yansımalarını toplumsal olaylarda gördüğümüz iletişim teknolojileri araçlarının kullanılması sonucunda, bireylerin gücü/etki alanı, hükümetlerin bu olaylara yaklaşımları ve uluslararası kamuoyunda olayların algılanmasını detaylı bir şekilde değerlendiriyor kitap. İnternet insanoğlunun tam olarak anlamadan inşa ettiği az sayıdaki şeyden biridir. İnternetin dünya sahnesi üzerindeki etkilerine henüz yeni tanık olmaya başlıyoruz. İnternet tarihte anarşiyi de içeren en büyük deneydir. Önceki değişim dönemlerinden farklı olarak bu kez sürecin etkileri tamamen küreseldir. Tarihte hiçbir zaman bu kadar farklı yerdeki bu kadar çok insan böylesine büyü